Günümüzdeki hızlı şehirleşme dolayısıyla pek çok yerleşim birimi suyollarını kaybetmiş durumda. Bir zamanların çayları, dereleri pis kokan su kanallarına dönüşmüş, kanalizasyonlara bağlanmış hatta üstü kapatılıp yol yapılmış durumda. Türkiye'de nüfusu 50,000'i geçen neredeyse hiç bir yerleşim biriminin içinden geçen akarsu, temizlik konusunda sınıfı geçemiyor. İnsanoğlunun etkisi dolayısıyla hemen hepsi bir şekilde kirlenme ile karşı karşıya kalıyor.
Ege Bölgesi Türkiye'nin su zengini bir bölgesi olmasa da, geçmişte barındırdığı su kaynakları ile hiç de fakir değildi. Küçük Menderes ve Büyük Menderes nehirleri başta olmak üzere Gediz, Bakırçay, Meles gibi akarsular Ege Bölgesi'nde yaşayan toplumlara hayat vermişti. İzmir şehir merkezi ve çevresinde bulunan Karşıyaka, Bornova, Buca gibi büyük yerler de Meles, Halkapınar, Gediz ve bu akarsuların kolları ile tarih boyunca hayat bulmuşlardı. 1970'lerden sonra gelişen Doğu'dan Batı'ya göç dalgası ile ise zamanla akarsuların kirlenmeye ve kurumaya başladığı görülmüştür. Buna yönelik ise yönetimler akarsuları korumaya yönelik değil, yok etmeye yönelik önlemler almışlar ve bunun sonucunda Ege'nin akarsuları ya kurumuş ya da adeta kanalizasyona dönmüştür. Günümüzde Ege Bölgesi'nin büyük akarsuları bile can çekişmektedir. İklim değişiklikleri ve artan nüfus dolayısıyla gerekli önlemler alınmazsa, ileride Ege Bölgesi'nin çok ciddi su sıkıntıları yaşayacağı aşikardır.
Geçmiş dönemde İzmir'in su kaynakları açısından ise en zengin bölgelerinden biri Buca, Şirinyer ve çevresi olmuştur. Bugün inanması güç olsa da, geçmişte İzmir'in su ihtiyacını Buca karşılamaktaydı. Buca'nın kuzey, doğu ve güney tepelerinden ve Nif Dağı'ndan gelen akarsular Rumlar'ın Kambos dediği Buca Ovası'nı beslemekte ve Buca'yı görülmeye değer bir yer haline getirmekteydi. Buca'nın biraz ilerisinde Kutsal Hanne/Aya Anna (günümüzde Yeşildere) Vadisi'nin doğu yakasındaki Paradiso (günümüzde Şirinyer) köyüne bundan dolayı Rumlar ''Paradiso'', yani cennet demişlerdir. Bu ismi Levantenler de benimsemiş ve kendi dillerinde Paradise, Paradis anlamına gelen cennet ismini kullanmaya devam etmişlerdir. Günümüzde maalesef bu akarsuların hiç biri kalmamış durumda. Kambos yani Buca Ovası şehirleşme dolayısıyla adeta beton örtüsüyle kaplanınca, akarsular da başta azalmış, sonrasında kurumuş ya da kirlenme dolayısıyla kötü koku vermeye başlamış, en sonunda çözüm olarak akarsuların kapatılması ve üstlerinin yol yapılması fikri işletilmiş.
İlk olarak Buca'dan geçen veya çevresinden dolaşan akarsular ile başlayalım. Bu akarsuların bazıları Buca'nın içinden geçerken, bazıları ise çok yakınından geçmiş, bazıları ise kanallar vasıtasıyla Buca köyüne ulaştırılmıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki, anlatım yaparken günümüzde kentleşmiş olan Buca'yı değil, 1950'lere kadar köy görünümü koruyan eski Buca'yı hesaba katarak değerlendirme yapacağız. Aksi takdirde, günümüzde neredeyse betonun dökülmediği yeri kalmayan Buca ilçesi üzerinden akarsuların yerini tespit etmek mümkün gözükmüyor. Eski yerini belirttikten sonra da günümüzdeki yerinin tespitini yapacak, kesin yeri belli değilse de tahmini yerini söyleyeceğiz.
Buca'nın kuzeyindeki tepelerden pek çok irili ufaklı suyolunun geçmişte Buca Ovası'nı suladığı bilinmekte. Buca'nın kuzeybatısındaki tepelerden başlayacak olursak, üç ana su yolundan bahsedebiliriz. Bunlardan bir tanesi Tıngırtepe'nin biraz daha yukarısındaki bir bölgeden gelen ve Bucalılar tarafından ''çakıllı dere'' olarak da bilinen su yoluydu. Bu vadiden akan sular, Şahin tepesinin güneyinden gelen başka bir akarsu ile 188. sk. dolaylarında birleşmekte ve 188. sk. üzerinden günümüzde 190. sokağın olduğu yere ulaşmakta, buradan ise 118. sokak üzerinden 120. sokağa ulaşarak, sonrasında Buca Ovası'nı sulamaktaydı. Bu dere yatağı Menderes Mahallesi'nin yerleşmeye açıldığı dönemlerde kapatılarak yol yapılmıştır. Ayrıca, bu su yolu ile birleşen bir su yolu daha vardı. Tıngırtepe'nin kuzeybatı noktasında, Şahin tepesinin kuzeyinden gelen bir su yolu daha günümüzde 190. sokağın olduğu bir noktada, diğer su yolu ile birleşerek aşağıya doğru akıyordu.
Buca'nın kuzey batısından gelen su yollarından ikincisi, Şahin tepesinin güneyinden doğan ve günümüzde muhtemelen Seyfi Demirsoy Caddesi'ni oluşturan su yoluydu. Bu su yoluna iki küçük su yolunun daha dahil olduğunu hatırlatalım. Muhtemelen günümüzde 917. sk. ve 893. sk. civarındaki su yolları buradaki akarsuya dahil oluyordu.
Buca'nın kuzeybatı tepelerinden Buca Ovası'nı sulayan son su yolu ise daha batıda bulunan ve ana hattı günümüzdeki 302. sokağı oluşturan su yoludur. Bu su yolunun kaynağı Buca'nın kuzeyinde günümüzdeki Ufuk Mahallesi civarında bir bölgededir. Bu su yolunun üzerinde günümüzde Yıkıkkemer olarak bilinen su kemeri bulunuyordu ve ve muhtemelen Karapınar'dan gelen suyu Vezirağa su kemerine iletiyordu. Çevresine 1953'te İşçievleri ve sonrasında 1959'da Buca Cezaevi yapıldıktan sonra suyunda azalma meydana geldi. Sonraki dönemlerde üstü kapatılarak yol haline getirildi.
Yukarıda bahsedilen üç akarsudan hangilerinin Menderes Caddesi'ne ulaşıp ne için kullanıldığı bilinmiyor ancak Hacıantoni'nin kulesinin de bu su yollarına paralel olduğu düşünülürse, muhtemelen bu su yollarının yöre halkı tarafından bağcılık ve çeşitli ürünlerin yetiştiriciliği için kullanıldığı söylenebilir.
Buca'nın kuzeyinde geçmişte faal olan akarsularından biri de günümüzde İl Jandarma Komutanlığı'nın olduğu Evka'nın kuzeyindeki bölgeden doğan ve Yaylacık mahallesine doğru ilerleyen eski bir akarsudur. İki büyük, üç küçük kol olmak üzere toplam beş kol şeklinde Yaylacık mahallesinin kuzeyinde biten bir akarsu olduğu söylenebilir. Beş koldan en batıda bulunanı küçük bir koldur ve Tıngırtepe'nin biraz kuzeyinde yer almaktadır. Onun doğusundaki en büyük kolu oluşturan akarsu ise, günümüzde Deniz Gören Park isimli parka bitişik olan ve 1060/1 sk. ile 1311 sk. arasında bulunan vadidir. Büyük akarsulardan ikincisi, daha doğuda günümüzde Yedigöller olarak bilinen vadiden akan akarsuydu. Daha doğusundaki iki küçük akarsunun ise günümüzdeki tam yerini tespit etmek mümkün olmasa da, günümüzdeki Özbekistan Caddesi civarında olduklarını tahmin edebiliriz.
Buca'nın kuzeydoğusunda bulunan Birinci Kemerli Çayı günümüzde büyük oranda izlerini koruyabilen ender Buca akarsularındandır. İki ana kolu vardı. Birincisi batıda yer alan ve günümüzde Bucaspor'un stadyumu olan Buca Arena'nın yer aldığı vadiydi. İkincisi ise doğusunda bulunan ve günümüzde Barış Manço Ormanı'nın bulunduğu vadiydi. İki kolun da kaynak yerleri İl Jandarma Komutanlığı'nın doğusunda bulunan ve arkası Bornova'ya bakan tepelerdir. İki kol, Buca Adatepe Mahallesi'nin kuzeydoğusunda birleşiyordu. Birleştikleri noktanın biraz daha aşağısında Kemer Köprüsü'nün altından geçiyor, Hasanağa Bahçesi'nin kuzeybatısındaki bir su kuyusuna akıyordu. Kemerin olduğu yerde bugün ESHOT Otobüs Garajı vardır.
Buca'nın kuzeydoğusunda bulunan ve üzerinden su kemerinin geçtiği ikinci bir çay daha vardı ve İkinci Kemerli Çayı olarak adlandırılabilir. Bu çayın iki ana kolu vardı ve ikisi de Buca'daki Barış Manço Ormanı ismi verilen vadinin hemen doğusundaki vadinin yukarısından doğuyordu. Buradaki ormanlık alandan birbirlerine paralel şekilde aşağıya iniyor ve İkinci Kemer Köprüsü'nü geçtikten kısa süre sonra, günümüzde Eski Buca Mezarlığı'nın hemen kuzeydoğusunda bulunan çamlık alanın bulunduğu yerde birleşiyor ve birleştikten kısa süre sonra Hasanağa Bahçesi'nin doğu yakasına ulaşıyordu.
Günümüzde izleri en iyi korunan iki akarsudan biri kuşkusuz Tınaztepe'den gelen Armutlu deresidir. Bugün, DEÜ Tınaztepe Kampüsü'ne çıkılıp kuzey yönünden aşağıdaki vadiye bakıldığında, suyolunun izlerini halen görmek mümkündür. Armutlu deresi, doğudaki tepelerden gelen iki koldan oluşmaktaydı. Bunlardan güneyde olanı, günümüzdeki DEÜ Tınaztepe Kampüsü'nün hemen bitişiğinden akmaktaydı ve günümüzde Karayolları Genel Müdürlüğü'nün olduğu yerde bir kaynağa sahipti. Kuzeydeki kolun kaynağı ise biraz daha kuzeydeydi ve iki büyük suyolunun birleşmesiyle oluşuyordu. İki kol paralel olarak güneye doğru iniyor ve Tınaztepe'nin hemen güneybatısında günümüzde KYK Öğrenci Yurdu'nun bulunduğu alanda birleşiyorlardı. Aynı yerde bir tane de su kemeri vardı. Armutlu deresi birleşip su kemerini geçtikten sonra, geçmişte Hasanağa Bahçesi'nin güneyindeki 63. sokaktan geçiyor ve batıya doğru ilerliyor, buradan itibaren sırasıyla 221, 223, 257/2, Uğur Mumcu Caddesi ve son olarak da 272. sokağı geçtikten sonra Hipodrom'un güneyi ve demiryolunun altından geçerek Meles Çayı'na dökülüyordu. Rumlar bu dereye Buca deresi diyorlardı. Bu derenin 1960'lı yıllardan sonra kirlenmeye başladığı söylenir. Derede balıklar bile varmış. Sonra kanalizasyon suyu buraya yönlendirilmiş ve dere kirlenmeye başlamış. Sonra battaniye fabrikasının da suları buraya akmaya başlamış. Dere son zamanlarında mavi, kırmızı gibi renklerde akmaya başlamış. En son da ana sorunu çözmek yerine, derenin üstünü kapatarak dere yatağını yola dönüştürmüşler.
Buca'nın güneydoğu kırsalında, otobanın güney kısmındaki dağlık alanda bulunan Kangölü kaynağı ise, Buca'nın geçmişte su kaynağını karşılayan ve günümüzde halen az da olsa suyu akmaya devam eden bir akarsu kaynağıdır. Günümüzde halen mesire yeri olarak kullanılmaya devam etmekte. Alman araştırmacı Georg Weber'e göre, Kangölü kaynağındaki sular 1847 yılında yapılan bir su hattı ile Buca köyüne ulaştırılmaya başlanmıştır. Kangölü suyu, Buca'ya ulaşana kadar bir tünel ve en az dört küçük su kemerinden geçmekteydi. Kangölü kaynağına su sağlayan pek çok suyolu vardı. Bunların bazıları Yeni Buca Mezarlığı'nın kurulu olduğu bölgede, bazıları günümüzdeki Zafer Mahallesi'nin olduğu bölgede, bazıları ise Kangölü kaynağının güneyindeki ormanlık alandan gelmekteydi. Kangölü'nün ormanlık ve dağlık alanda bulunması ve pek çok suyolu tarafından desteklenmesi dolayısıyla, günümüze kadar suyu halen akmakta ancak geçmişe göre çok azalmış durumda. Kangölü kaynağı geçmişte başlı başına üç noktaya su vermekteydi. Bunların birincisi, borular yoluyla Buca'nın merkezine giden su yoluydu. İkincisi, kuzeye yönelerek Buca Ovası'nın güney kırsalına inen ve buradan yukarıya doğru devam ederek, günümüzde Kozağaç Mahallesi'nde bulunan kaynağı besleyen su yoluydu. Bu kaynak, sonradan batıya yöneliyor ve Tınaztepe'den gelen Armutlu Deresi ile Hipodrom'un güneyinde birleşerek ardından Meles Çayı'na dökülüyordu. Üçüncü beslenen nokta ise Kozağaç üzerinden ilerleyen, ardından Hipodrom'un güneybatısındaki çayırlardan ilerleyerek, Armutlu deresi, Kozağaç mahallesindeki kaynak ve Kozağaç kaynağı ile buluşulan Koşu Kaynağı'ydı. Buradan ise akarsu Meles Çayı'na dökülüyordu. Kangölü kaynağının ana yatağı burasıydı ve muhtemelen Kozağaç deresi olarak adlandırılmasının nedeni Kozağaç'tan geçerek Buca Ovası'na inmesiydi. Kozağaç deresi ile Kozağaç kaynağı farklıdır, karıştırılmamalıdır. Rumlar tarafından Kozağaç deresi olarak adlandırılsa da, günümüzde Bucalılar tarafından Manavur deresi olarak bilinmektedir.
Yukarıda bahsi geçen Kozağaç mahallesindeki kaynak ise iki kaynak tarafından destekleniyordu. Bunlardan birincisi, yukarıda anlatıldığı gibi Kangölü kaynağıydı. İkincisi ise doğudan gelen ufak bir suyoluydu. Bu suyolu günümüzde DEÜ Tınaztepe Kampüsü'nün yer aldığı tepeden geliyordu.
Buca'ya güneyden su sağlayan en önemli kaynak ise Kozağaç kaynağıydı. Bu kaynağın yerini günümüzde Buca Anadolu Lisesi'nin karşısında, otobanın yukarısındaki tepelik alan olarak söyleyebiliriz. Kozağaç kaynağı günümüzde çok bilinmese de aslında geçmişte çok büyük bir üne sahipti. Atatürk'ün de buraya gelerek mesire yaptığı bilinmekte. Kozağaç kaynağı, bu noktadan doğmakta ve Buca'nın güney kırsalından yukarıya çıkarak, önce Kozağaç deresi ile Giraud'nun Çiftliği'nin güneybatısında birleşmekte ve daha da yukarı çıkarak, Hipodrom'un güneyindeki Koşu Kaynağı'na (günümüzde Koşuyolu Caddesi ile 272. sokağın birleştiği nokta) ulaşmakta, buradan batıya yönelerek Meles Çayı'na dökülmekteydi. Georg Weber'in yazdığına göre, 20. yüzyıl başında Kozağaç kaynağı sadece tarım amaçlı kullanılmaktaydı.
Buca'nın batısında bulunan ve o dönemde Paradiso (günümüzde Şirinyer) denilen mevkiiye gelirsek, burada da iki büyük su kaynağının olduğunu görmekteyiz. Paradiso'daki bu iki kaynak o kadar verimliydi ki, Paradiso'daki su kaynakları İzmir şehrinin su ihtiyacını da karşılamaktaydı.
Aynı zamanda Buca'da oturmuş olan Weber ailesinin bir ferdi olan Georg Weber 1899 yılında çıkardığı ''Wasserleitungen von Smyrna'' isimli Almanca eserinde Paradiso'daki su kaynakları ve bunların işleyişi ile ilgili çok önemli bilgiler vermektedir. Paradiso'daki iki su kaynağından ilki Osmanağa Kaynağı'ydı. Günümüzde Şirinyer Parkı'nın olduğu noktadan doğan Osmanağa suyu, batıya doğru ilerleyerek Şirinyer Pazaryeri'nin olduğu yerden geçiyor, günümüzdeki 569. sokağın olduğu yerden ve geçmişte bir Türk'e ait olan araziden geçerek, Amerikan Koleji arazisinden devam ediyor ve en sonunda üç katlı Roma su kemerine ulaşıyordu. O dönemde kaynağından dolayı su kemerine de Osmanağa su kemeri denmiştir. Georg Weber ayrıca, Osmanağa suyunun, Osmanağa su kemerinin altındaki bir köprüden geçerek Meles Çayı'nın batı kıyısına geçtiğini ve buradan da İzmir'e doğru yöneldiğini ifade etmiştir. Georg Weber'in burada bahsettiği köprünün, üç katlı Roma su kemerinin 60-70 metre kuzeyinde kalan eski taş köprü olduğu anlaşılmaktadır. Weber'e göre, Osmanağa suyu, bu taş köprüden toprak borular aracılığıyla karşıya geçirilmekteydi. Weber, bu köprünün dört sene önce, yani 1895'te yıkıldığını ifade etmektedir. Sonrasında Kızılçullu Köprüsü'nün yapıldığı bilinmektedir. Osmanağa suyu kaynağını hem Roma su kemerine hem de hemen güneyinde sonradan yapılan Osmanlı dönemi su kemerine ulaştırmaktaydı. Roma Dönemi'nden kalma üç katlı su kemerinin üzerinden geçen su yolunda tortular birikip, temizlenemeyecek hale gelince, hemen güneyindeki dar bir noktaya ikinci bir su kemeri yapılmıştır. Aslında, daha da güneyde üçüncü bir su kemeri olduğu bilinmektedir ancak bu su kemerinin 1800'lü yılların başında yıkıldığını tahmin edebiliriz. Neden yıkıldığı bilinmiyor. Weber, Osmanağa suyundan kendi ifadesiyle ''suyunu Buca düzlüğündeki büyük ve küçük Paradiso'dan alan, tren istasyonunun hemen güneyindeki kaynak'' olarak bahsetmektedir. Küçük ve büyük Paradiso denilerek ne kastettiği belli değil. Osmanağa suyu Türkler'e ait bir arazide (günümüzde Şirinyer Parkı) açık ve çok köşeli bir havuzda tutulmaktaydı. Taş plaklarla örtülü bir kanal, suyu 1,5 metre derinden tarlaların altından ve demiryolunun altından su kemerine taşımaktaydı. Georg Weber'e göre Osmanağa suyolu Bizans döneminden beri kullanımdaydı.
Georg Weber'in kitabından Vezirsuyu kemerinin suyunun da Osmanağa kaynağından geldiği anlaşılmakta. Kaynak suyunun köylüler tarafından bazı noktalarda kuyu olarak kullanıldığını yazılmış. Kaynak suyu, borular yoluyla batıya yönlendiriliyor, Meles Çayı'na varmadan hemen önce kuzeye yöneliyor ve Vezirağa (Vezirsuyu) kemerinin biraz daha yukarısında bir noktadan toprak borular aracılığıyla Meles Çayı'nın batı kıyısına taşınıyor ve İzmir'e doğru yöneliyordu. Georg Weber ayrıca İlyas Peygamber Manastırı yakınlarında da bazı toprak borular bulduğunu yazmış. Bu da geçmişte, Yeşildere'nin farklı noktalarının da Vezirsuyunu karşıya geçirmek için kullanılmış olabileceğini göstermekte. Georg Weber ayrıca 1898 baharında yapılan bir yol iyileştirme çalışmasında toprak boruların ortaya çıktığını ve bunun geçmişte Vezirsuyu'nun İzmir'e Meles Çayı'nın tabanından geçen borulardan yüksek basınç yoluyla geçirildiğini de ifade etmekte. Şunu da ifade etmek gerekir ki, Vezirsuyu, Osmanağa suyuna göre daha eski bir hattır. Georg Weber'in kitabını yazdığı 1899 yılında Vezirsuyu hattının çoktan kullanım dışı kaldığı ve Osmanağa suyu hattının kullanımda olduğu anlaşılmakta. Vezirsuyu hattının kullanım dışı kalmasının sebebi ise bilinmemektedir.
Paradiso'dan doğan daha güneydeki ikinci bir su kaynağının ise günümüzdeki Şirinyer Hipodromu'nun hemen kuzeyinde, 506. sokak civarındaki bir noktadan ya da Buca Belediyesi Düğün Salonu'nun olduğu noktadan doğduğu anlaşılmaktadır. Weber ayrıca kitabında, Osmanağa kaynağının çok yakınında ikinci bir kaynak olduğundan ve bu kaynaktan çıkan suyun tren yolu hattına paralel olarak dere şeklinde ilerlediğini ve su kemerlerine ulaşarak, su kemerlerinin yakınındaki su değirmenlerini çalıştırdığını yazmıştır. Burada bahsettiği kaynağın da Vezirsuyu kaynağı olduğu anlaşılmaktadır ki, bu da kaynağın kurumadığını, sadece su hattının devre dışı bırakıldığını göstermektedir. Bu hattın geçmiş zamanda Kadifekale'ye ulaştığı da bilinmektedir.
Buca Ovası'ndaki tüm su kaynaklarını saydıktan sonra elbette Rumca adı Meles olan ve Türklerce Kızılçullu Çayı olarak da adlandırılan Buca'ya komşu en büyük çay ile bitirişi yapmak gerekirdi. Öncesinde Bizanslılar ve sonrasında Osmanlılar Meles Çayı'nı geçmek için iki devasa su kemeri yapmışlardır. Meles Çayı'nın pek çok kolu vardır ve ana kolu güneydeki Gaziemir tepelerinden pek çok suyolunun desteklemesiyle beraber güçlenerek İzmir yönüne gelmektedir. Sonrasında, Karabağlar ve Kozağaç yönünden gelen akarsular ile desteklenmekte ve su kemerlerine gelmeden Kangölü kaynağı ile desteklenmektedir. Kızılçullu su kemerlerinin bitişiğinde Osmanağa ve Vezirsuyu kaynakları ile desteklenmekte ve ardından İzmir'e yönelerek burada İzmir Körfezi ile buluşmaktadır. Chandler isimli yabancı gezgin, Meles Çayı'nın İzmir'e geldiği noktada pek çok kanala ayrıldığını ifade etmektedir. Buradan da çay suyunun şehir sakinlerince tarım için kullanıldığı anlaşılmaktadır. 1900 yılında yayınlanan İzmir kent rehberinde ise Meles Çayı'nın geçtiği Aya Anna Vadisi (günümüzde Yeşildere) civarında ve su kemerleri yakınlarında bağ ve bahçelerden ve bir kaç tane de su değirmeninden bahsetmektedir. Meles Çayı'nın Paradiso'daki köylüler tarafından tarım için kullanıldığına dair bir ipucu yok. Paradiso'daki su kaynaklarının bolluğu dolayısıyla böyle bir ihtimal düşük gözüküyor. Ayrıca, Kızılçullu su kemerlerinin olduğu noktada iki su değirmeninin olduğu bilinmekte. Buradaki su değirmenleri Vezirsuyu ve Osmanağa suyundan yararlandıkları gibi, Meles Çayı'ndan da yararlanmaktaydılar. Güneydeki Osmanlı su kemerinin sağ tarafından yapay bir su kanalı açıldığı ve aşağıda bulunan su değirmeninin bu kanalın suyuyla döndüğü bilinmektedir. Muhtemelen o dönemde yaşayan köylüler de bu yapay su yolundan istifade ediyorlardı. İki katlı Osmanlı su kemerinin arkasında bir tane de yapay şelale oluşmuştu. 1908 tarihli ''A Knight Errant in Turkey'' isimli kitapta Türkler'in bu şelale çevresinde zaman geçirdikleri yazmakta. Bu yapay şelalenin o dönemde, yapay su kanalına su göndermek için Meles Çayı'nı yavaşlatmak amacıyla yapılan bir su seti olduğu tahmin ediliyor. Hemen güneyinde bir su seti daha olduğu eski fotoğraflarda görülüyor. Bu iki su setinden herhangi birisinin geçmişte yıkılan üçüncü bir su kemerinin kalıntıları olup olmadığı ise bilinmiyor.
Bir kez daha anlaşılıyor ki, Buca Ovası geçmişte su kaynakları açısından çok verimli bir düzlükmüş. Suları ilk olarak yüzlerce yıl önce Bizanslılar tarafından İzmir'e getirilmek için kullanılmaya başlanmış. 1950'li yıllara kadar da su kaynaklarının sağlıklı bir şekilde akmaya devam ettiği büyük yaştaki Bucalılar tarafından ifade edilmekte. Sonrasında yaşanılan göç dalgaları ile Buca köyü, şehirleşmeye başlamış ve doğal olarak da 10,000 kişilik Buca'yı kaldıran su kaynakları, yüz binleri kaldıramaz olmuş. Bu durum bir kez daha şehir planlamasının ne kadar dikkatli bir şekilde yapılması gerektiğini göstermekte. Bir zamanlar derelerin aktığı Buca Ovası ise artık sadece anılarda yaşıyor.
Ek Haritalar: Buca'nın geçmişteki akarsuları, 1925 yılı Buca haritası
Not: Bu yazı hazırlanırken çeşitli dillerdeki eski Buca haritaları incelenmiş, yaşı büyük Bucalılara danışılmış, çeşitli kaynaklardaki metinlerden yararlanılmış ve günümüz Buca'sında alan taraması yapılmıştır.
Bu yazı atalarimizintopraklari.com tarafından oluşturulmuştur. Tüm hakları saklıdır. Bu yazının tamamı ya da bir kısmı kitap, dergi ve gazetelerde kaynak gösterilmeden kullanılamaz.