Tıngırtepe'nin tuhaf hikayesi


Buca, 1970'lerde yapılaşmaya başlamadan önce sayfiye yeri görünümü korurken, hemen kuzeyinde killi topraklarıyla koni şeklinde bir tepe dikkat çekerdi. Rumlar bu tepeye, arkasındaki tepe dolayısıyla 'İkizler' ya da sadece 'tepe' demişler, etrafındaki bölgeye ise Beyaz Topraklar ismini koymuşlardır. Tıngırtepe isminin ise Rumlarca önceden söylenip söylenmediği ve söyleniyorsa da Türklere nasıl geçtiği bilinmemektedir. Rumlar'dan Levantenler'e oradan da Türkler'e aktarılmış da olabilir. Bunun yanı sıra Buca'ya gelen Müslümanlar tarafından tepeye 'tumba' denildiği de bilinmektedir. 

Günümüzde tepenin üzerindeki Mevlana heykeli dolayısıyla buraya 'Mevlana' ya da 'Mevlana tepesi' gibi isimler eklense de, Bucalılar halen bölgeye 'Tumba' ya da 'Tıngırtepe' demektelerdir. Tıngırtepe'nin konulma biçimi ise bir hayli ilginçtir. 

İstanbullu Ermeni aristokratik bir aileden gelen ve Grigori Hoca'nın oğlu olan Karapet Tıngıryan (1754-1808) üç erkek ve bir kıza sahip olur. Oğlanların en genci olan Petros (Batı Ermenicesi Bedros) 1799'da Mariam isimli anadan dünyaya gelir. On iki yaşındayken Viyana'daki Ermeni Katolik Okulu'na kaydolur. 1818'de İstanbul'a geri döner ancak Ermeni Katolikleri İstanbul'da zor günler beklemektedir. İstanbul'daki Gregoryen Ermeni Patrikliği, Katolik Ermenilere dini baskı uygulamaktadır ve bu yüzden 1828'de Bükreş'e gitmek zorunda kalır. Sırayla Viyana ve Roma'ya gider ancak istediğini bulamaz. Sonunda 1844 senesinde dini faaliyetlerini sonlandırıp İzmir'in varlıklı Buca köyüne yerleşir. Burada Yunanca, Latince, Arapça, Farsça, İtalyanca, İngilizce, Fransızca, Sankrit dili, Türkçe, Almanca ve ana dili klasik Ermenice'yi çalışır. Bir kaç yıl sonra varlıklı ailesi kendisine Astra Khomata (Beyaz Topraklar) denilen bölgedeki bir tepede, taştan bir ev yaptırır. Burada evrensel bir dil oluşturma amacıyla Şehleray dilini icat eder. 1864 yılında icat ettiği dilin alfabesini İzmir'de yayınlar. Bu yeni dilde şiirler yazar ve bunları Fransızca dilinden çevirir. Kendi dilinde bir plak yapar ve evinin giriş kapısına asar. Plakta 'ayzeratand' (bilgelik tapınağı) yazmaktadır. 

Petros Tıngıryan'ın kadınları sevmediği bilinir ancak köylülerle iyi geçinir. Çok fazla insanlarla konuşmaz. Balık da dahil olmak üzere asla et yemez. Petros Tıngıryan son zamanlarında, yeterince yaşadığına kanaat getirir ve artık zayıf düşmeye başladığını farkeder. Önceden kazdığı evinin ortasındaki kendi mezarına yatar. Ertesi gün ziyaretçileri tarafından evinde ölü bulunur. Ölümü İzmir gazetelerine de çıkar. Petros Tıngıryan kırk yıldan uzun bir süre Buca'da yaşamıştır ve Bucalılar tarafından öldükten sonra da oturduğu tepe Tıngırtepe olarak anılmaya devam etmiştir.

Günümüzde Ermeni kökenli Tıngır ailesi İstanbul'da yaşamaya devam etmektedir.



İngilizce'den Türkçe'ye çevrilmiştir.

Kaynak: https://dash.harvard.edu/bitstream/handle/1/10007898/Sehlerai.pdf?sequence=1Armenian